27 Şubat 2012 Pazartesi

Jolie'nin bacağı-Jolie's leg!

Angelina Jolie'nin elbisesi ile ilgili yorumumu zaten yapmıştım. Üzerinde hantal duran ve altında vücudunun ezildiği izlenimi uyandıran kadife bir elbise...  Benim yorumum twitter'da yapılan yorumların yanında çok hafif kalmış. Amerikalılar, Jolie ile bayağı dalga geçiyorlar. Bacağını göstermek için harcadığı çaba, alay konusu olmuş durumda. "The Leg" başlıklı film afişleri, diğer bacağa da aynı efekti veren photohoplu fotoğraflar sanal alemde tıklanma rekorları kırıyor. Bence Angelina'yı bu hallere düşüren şey, aynı pozu sahnede de sergilemesi oldu. En iyi uyarlama senaryo dalında ödül almak için sahneye gelen Jim Rash de onu taklit edince, işler bu noktaya geldi.... Belki hatırlayanınız vardır, geçen seneki Oscar Töreni'nde de kameraya sürekli rujunu tazelerken yakalanmıştı. Seneye bize konuşacak ne verecek merak ediyorum...

I've already made my comments about Jolie's dress, looks too "heavy" and she seems to be having trouble carrying it. But, what got the attention was not her dress, but her leg. She really looked ridiculous when she gave the same pose on the stage. And she was mocked by Jim Rash for her pose, sorry to say that she deserved it! Maybe, you'll remember, last year at the Oscars she was caught on camera refreshing her lipstick over and over again! Can't wait what she'll give us next year to talk about....


Ve muhteşem afiş...... THE LEG!





Oscar Ödülleri, Teşekkür Konuşmaları- Oscar Awards and Thank you Speeches

Meryl Streep'in konuşması çok sempatikti:)
Meryl Streep's speech was so sweet:)

En İyi Oscar Elbiseleri- Best Oscar Dresses

Eveeet, tahminlerim tuttu:) En iyi aktör dışında. Bir Fransız'a verebilecekleri hiç aklıma gelmemişti doğrusu. Geçen sene Javier Bardem'i harcamışlardı, bu sene de Brad Pitt'e verirler diye düşünmüştüm, ne de olsa geçen sene hiç hak etmese de, Sandra Bullock'a vermişlerdi. Hala, hangi oyunculuğu ile hak ettiğini merak eder dururum. En iyi kadın oyuncu Oscar'ini Meryl Streep'in kazanmasına çoooook sevindim. Tüm zamanların en iyi oyuncusu bence!
Neyse, bence en iyi Oscar elbisesi, dün akşam da sıcağı sıcağına söylediğim gibi Gwyneth Paltrow'unkiydi. Zaten, o her zaman, sade şıklığı ile göz kamaştırır. En beğendiğim oyunculardan da biridir.
İşte, muhteşem elbisesi! Kusursuz görünmüyor mu?

Paltrow- Tom Ford
Kesinlikle Kırmızı Halı'nın en şık kadınıydı.
Absolutely the best dress of the Red Carpet!


Glenn Close -Zac Posen
Yaşına çok uygun, şık bir elbise. Aferin ona:)
Great choice for her age. Great job Glenn:)


Shailene Woodley -Valentino
Elbise çok güzel ve çok asil. Ancak, 22 yaşında bir kız için biraz ağır, yine de çok beğendim.
Very elegant but it ages her a little! She's only 22.


Rooney Mara-Givenchy
Herkes pek bir bayıldı bu kıyafete. Ben neyi göremiyorum acaba? Üst kısmı çok aşağıda duruyor. Soluk teninin üzerine beyaz onu iyice soldurmuş. Kırmızı rujla olayı kurtarmaya çalışmış ama bence ona bu elbise hiç yakışmamış.
Rooney Mara in Givenchy Couture
I didn't like the dress at all! I don't understand why people liked it so much. The dress doesn't look like it belongs to her! White on white skin is not the greatest idea. Red lipstick does not save her!



Angelina Jolie- Atelier Versace
Üzerine evdeki perdeyi sarıvermiş gibi değil mi? Bu kadife kumaş onun zayıflığının üzerinde fazla ağır duruyor. Sanki, ağırlığının altında eziliyormuş gibi!
Angelina Jolie in Atelier Versace
Looks like she grabbed the curtain and ran to the Oscars. She is too thin to carry the velvet fabric. Didn't like it.



Michelle Williams- Louis Vuitton
Cici bir kıyafet ama bana üst kısmını hiç beğenmedim. Öyle "vay canına" dedirtmedi bana. Elbisede çok fazla kesim var, Michelle zaten kısa boylu, boyunu iyice kısmış.
Michelle Williams in Louis Vuitton
Nice dress but I didn't like the top of the dress (breast part), to me, it doesn't have a "wow factor!" To much layers on the dress, Michelle is short, that makes her look shorter.


Emma Stone-Giambattista Valli
Hoş elbise, Emma Stone'a da yakışmış ama bana Nicole Kidman'ın geçen yıllarda Oscar törenine giydiği bir elbiseyi hatırlattı. Sırf bana değil, herkese öyle gelmiş zaten:) Biraz çakması gibi olmuş!
Emma Stone in Giambattista Valli
Nice dress and looks nice on Emma Stone. But it reminded me (and the whole world) the dress Nicole Kidman had worn to the 2007 Oscars. Looks like a copy cat!


Sanra Bullock-Marchesa
Elbiseyi beğendim. Ama arka kısmı açık olduğu için üst kısmını iyi oturtamamışlar. Bu yüzden, olabileceği kadar iyi olmamış.
Sandra Bullock in Marchesa
I liked the dress. But, the top doesn't fit on her as the back is open. It doesn't look like the way it should look like:)

Oscar Gecesi'nde Kim Ne Giymis?

Oscar Gecesi'ni izliyorum. JLO, Zuhair Murad giymis ama cok sevdigim bir modaci olmasina ragmen JLO'nun giydigi kiyafeti begenmedim ve sanki ayni kiyafeti daha once de giymis gibi bir izlenim veriyordu. Daha gece bitmedi. Michelle Williams'i yere goge sigdiramiyorlar ama onu da pek begenmedim. Girl with the dragon tattoo da oynayan kiz (adini unuttum) Givenchy giymis, ona da bayildilar ama kiyafet uzerinden dusuyor. Glenn Close yasina yakisan bir kiyafet giymis, roportaj yapmadilar, ne giymis ogrenemedim. Sandra Bullock'un elbisesi guzeldi ama sirti acik oldugu icin ust kismi uzerine oturmamisti. G. Paltrow muthisti! Simdilik bu kadar, cep telefonundan bu kadar yazabiliyorim:) Daha fazlasi yarin....

26 Şubat 2012 Pazar

Gunun Konusu: Oscar

Anlaşıldı yine sabahlayacağım, bu akşam Oscar ödülleri veriliyormuş.
Bana çok sıradan bir film gibi gelse de, The Help'in bir sürü Oscar kazanacağını düşünüyorum. Bir ihtimal de The Artist olabilir. En iyi erkek oyuncuyu da bir sürpriz olmazsa Brad Pitt amca alır gibi geliyor. En iyi kadın oyuncu da, Glenn Close ile Meryl Streep çekişirler, ama onu da The Help'in oyuncusuna verirlerse şaşırmam. Yardımcı oyuncu ödüllerini de The Help'ten bekliyorum. Bakalım... Göreceğiz....
My Oscar Predictions
Best Film: The Artist or The Help (Though I think The Help was just an ordinary movie)
Best Actor: Brad Pitt (though I never liked his acting)
Best Actresss: I hope either Glenn Close or Meryl Streep gets it but possibly it will be Viola Davis (The Help) Fingers crossed for Meryl Streep!
Best Supporting Actress: Octavia Spencer, The Help or  Berenice Bejo, The Artist
Best Supporting Actor: Christopher Plummer, Beginners.
That's it from me:)

The Iron Lady

The Help
The Artist

25 Şubat 2012 Cumartesi

Gunun Konusu: Kadın Çeşitleri -Types of Women

Bugünün konusu KADIN ÇEŞİTLERİ... Etrafımda gördüğüm, tanıdığım, tesadüfen karşılaştığım, bana anlatılan kadınları gruplara ayırmaya çalışacağım. Şöyle bir toparlamaya çalışırken birçok tip olduğunu fark ettim. Bugün sadece altı türüne değineceğim. 
KÖTÜ KADINLAR: Gerçekten kötüdürler. Kimse için iyi bir şey dilemez, başkalarının mutsuzluğundan zevk alırlar, hatta çevrelerindeki kadınlar onlar için "yeteri" kadar mutsuz değil ise, hemen onları mutsuz edecek bir şey üretirler, bu genellikle onları yıpratacak bir dedikodu olur, o da işe yaramazsa, hedefindeki kadını yerin dibine batırmak için elinden geleni yapar. Bunlar çok ufak tefek şeyler de olabilir, örneğin dişinizde son yediğiniz yemekten size yadigar kalan bir maydonoz parçası varsa, size ASLA söylemez, saatler sonra aynaya baktığınızda dişinizde bunun gibi yemek parçacıkları fark ediyorsanız, hemen en son kiminle birlikte olduğunuzu düşünün, eğer bu kişi bir kadın ise ACİLEN o kadından ormanın derinliklerine doğru uzaklaşın. Kesinlikle sizin dostunuz değildir. Sakın ama sakın onu bu hale neyin getirdiği gibi psikolojik yorumlamalara girişmeyin, onu bu hale ne getirdiyse getirdi, sevgilisi onu terk etmiş olabilir, kocası onu boynuzlamış olabilir, çok çirkin veya çok şişman olabilir. Sorun her ne ise, bu onun çözmesi gereken bir şey. Başkalarının sorunlarını çözmeye çalışmakla uğraşırken, milletin maskarası olabilirsiniz, benden söylemesi.
DOĞUŞTAN KÖTÜ KADINLAR: İşte, bu kadınlar, dünyada en çok korkulması gereken insan türüdür. İçlerine şeytan girmiş bu kadınlar için alınabilecek hiçbir önlem, hiçbir koruma yoktur. Eğer, es kaza, bunlardan birinin bulunduğu ortamda iseniz ve o gün kılığınız kıyafetiniz güzel, saçınız başınız yapılı ise, en yakın tuvalete koşup, saçlarınızı dağıtın, çorabınızı kaçırın, makyajınızı silin ve elinizden geldiği kadar silik bir kadın imajı çizin. Sevgilinizle aranız çok mu iyi, bu kadına dünyanın en öküz adamıyla birlikte olduğunuzu, sizi sürekli aldattığını falan söyleyin. Kendinizi ne kadar kötü bir pozisyona sokarsanız, bu kadının kem gözünden o kadar korunursunuz. Yine de, o hasetliği ile sizdeki potansiyeli keşfedecektir ama tedbirli olmakta fayda var. Bu kadınlar, kötü ruhlarının ilk işaretlerini ilkokulda verirler; eğer kız çocuğunuz varsa, onları şimdiden uyarın. Sınıfında, arkadaşlarıyla arasını açmak için elinden geleni yapan, başkalarını ona karşı kışkırtan bir küçük şeytan varsa, derhal önlem almasını sağlayın.
DÜNYANIN EN MASUM KADINI NUMARASI YAPAN KADINLAR: Evet, işte bu tür kadın türü, daha çok erkeklerin korkması gereken türde bir kadındır. Kendilerini dünyanın en masum, en saf, en erdemli, en eli erkek eline değmemiş kadını gibi tanırlar. Genellikle, eğitim düzeyleri düşüktür. Bunu kapatmak için "ev kızı" modunda takılırlar, elleriyle minik dolmalar yapıp, erkeklere bir güzel YUTTURURLAR. Bu saf hanım kızımız, bir şekilde, elde ettiği erkek arkadaşına genellikle "İKİNCİ" erkek arkadaşı olduğunu söyler. Yaşı kaç olursa olsun, siz mutlaka ama mutlaka onun İKİNCİ erkek arkadaşısınızdır. Daha önce sizin gibi birini hiç tanımamıştır, sizi ilk gördüğü anda kalbi durmuştur, sizden başka kimse ona böyle hissettirememiştir, falan filaaaaan. Ancaaaak, bu hanım kız, kalbi böylesine deli gibi çarparken, bir anda karşısına çıkan başka bir avını da aynı yalanlarla uyutabilir. Eğer, bu yeni av, evlenmeye daha meyilli bir tip ise, kalbini deli gibi çarptıran ilk avı bir anda önemini yitirir ve bir anda, bir sabah uyandığında bu deliler gibi sevdiği, ilk avını bırakabilir. Bu tür kadınlara karşı erkekleri korumak, yine kadınlara düşüyor. Eğer, erkek çocuğunuz varsa, ona bir kadının "SAF"lığının ve "TEMİZ"liğinin dürüstlükten geçtiğini arada sırada hatırlatın ki, büyüdüğünde bu saf kadın ayaklarını yutmasın, dolmaları bir güzel mideye indirdikten sonra koşarak oradan uzaklaşsın:)
İYİ KADINLAR: Yapılan araştırmalara göre, bu kadınların soyu tükenmek üzeredir. Günümüzde, genellikle altmışlarındaki kadınlar arasında birkaç örneğine rastlanmaktadır. Genellikle, evde oturur, kimsenin dedikodusunu yapmaz, komşu gezmesi yoktur, kendini yemek yapmaya, evlatlarına ve kocasına adamıştır. Kocası yoksa, genellikle vefat nedeniyle dul kalmıştır. Türkiye'nin eski anne modeli olarak adlandırılabilecek bu kadınların genleri günümüz kadınına enjekte edilmeye çalışılmış, ancak yeni neslin bünyesiyle uyuşmadığından bu proje başarısız olmuştur.
YENİ NESİL İYİ KADINLAR: Yeni neslin iyi kadını, kendini yemeğe, temizliğe vurmayan, mümkün olduğunca iyi bir insan, iyi bir evlat, iyi bir çalışan, iyi bir eş olmaya çabalayan kadındır. Evli ise kocasını aldatmaz, bekarsa erkek arkadaşını aldatmaz, yalnızsa koca aranmaz. İşi varsa, işine gider, işi yoksa, evde oturur, kendini faydalı işlerle meşgul etmeye çalışır. İşinde iyi olmak için sadece çalışır, kimsenin ayağını kaydırmaya çalışmaz, ev kızı ise elişleriyle meşgul olup, bir şeyler üretmeye çalışır. Eli işte, gözü oynaşta değildir. Kısmeti çıkarsa, evlenir. Çıkmazsa, gerçeği kabullenip yaşar. Bu tür kadınlar, yukarıda bahsettiğim kötü kadınlar, doğuştan kötü kadınlar ve dünyanın en masum kadını numarası yapan kadınların HER ZAMAN HEDEFİDİR. Kötü kadınların hedefidir çünkü bu kötü kadınlar, bu kendine yetebilen kadının nasıl olup da kendine yetebildiğini bir türlü anlayamaz ve onu mutsuz etmek için elinden geleni yapar. Aynı zamanda, bu kadar iyi olduğu için onu "enayi" yerine koyar, onun "ezik" olduğunu düşünür, kendi küçük aklıyla, onun hayatını zindan etmeye çalışır. Örnek; Bu iyi kadın eğer işinde başarılı ise, onun ayağını kaydırmak için elinden geleni yapar. Ve genellikle başarılı olur, ancak o kötü kadın hiç anlamaz ki, ayağını kaydırdığını sandığı o "ezik" kadın aslında bir "cadı kazanı"nın içinde olmaktansa, işten kendisi ayrılmıştır. Doğuştan kötü kadınlar yine bu kadınla uğraşırlar, onlar da "ezik" olduğunu düşündükleri bu kadını yok etmek için ellerinden geleni yaparlar. Yalnız, bir şeyi gözden kaçırırlar, bu kadın asla ama asla ezik değildir. İçinde büyük bir savaşçı yatar. Sabrının bir sınırı vardır ve o sabır taştığında karşısındakini gerçekten yok edebilir. İyi kadınların diğer düşmanı da masum numarası yapan kadınlardır. Bir erkek, bu masum numarası yapan kız ve iyi kız arasında kaldığında, genellikle masum numarası yapanı seçer. İyi kız, dürüstlükten yana olduğu için, hiç çekinmeden sen benim "dördümcü erkek arkadaşımsın," diyebilir ve erkek tabii ki, "birinci olamadıysam bari ikinci olayım", dürtüsüyle masum hanım kıza kayabilir. İyi kız üzülür, masum numarası yapan sevinir. Ama, kısa vadede ne olursa olsun, uzun vadede hep iyilik kazanır! Kim ne derse desin!
EVLENİNCE NAMUS KUMKUMASI OLAN KADINLAR: Evlenmeden önce her haltı yiyip, evlenince bir anda namus kumkuması kesilen bu kadınlar genellikle kötü kadınlar ve doğuştan kötü kadınlar arasından çıkar. Bir anda, en iyi eş, en iyi iş kadını, en iyi anne olurlar. Olmazlar ya, olmuşlar gibi gösterirler. Genellikle, kayınvalidesinin yanında, hayatını dilediği gibi yaşayan kadınları ayıplar, kendilerinin ne kadar erdemli olduklarını ispat çabası içine girerler. Aklı çalışan herkes onların anında notunu verir. Kandırabildikleri, ancak kendi küçük beyinlerinden daha da küçük beyinlilerdir. Bu kadınlara, toplumumuzda çok sık rastlanır. Hatta, ünlüler arasında örnekleri bolcadır. Evlenince, bir anda kraliyet ailesi mensubu gibi paparizlere el sallayan ve iyi anne olduklarını Bebek Parkı'na giderek, çocuklarını salıncakta sallayarak ispat etmeye çalışan şahsiyetlerdir kendileri.
BU ARADA BLOĞUMA YASAL UYARI KOYDUM. OKUMANIZI TAVSİYE EDERİM. OKUYUP DA "AMMMAAAAN HİÇBİR ŞEY YAPAMAZ!" DİYENLERİNİZ İÇİN ŞİMDİDEN UYARAYIM, BEN ZATEN YAZI/ÇEVİRİ İŞLERİYLE UĞRAŞAN BİRİYİM VE PEN ÜYESİYİM. YASAL HAKLARIMI SONUNA KADAR ARARIM! BİLESİNİZ!
Devamı gelecek.
English version is soon:)

24 Şubat 2012 Cuma

gunun konusu-elie saab, zuhair murad, no.21

Elie Saab, one of my favourite designers. Love his romantic and fuzzy dresses!
Elie Saab en beğendiğim modacılardan biri. Uçuşan, romantik elbiselerini çok beğeniyorum!!!

Zuhair Murad- loved the opening gown! and the rest:)
Zuhair Murad- açılış elbisesine bayıldım! ve geri kalanlara da:)


Alessandro Dell'Acqua (No.21)loves white shirts! So much to shape his collection! Like it!
Alessandro Dell'Acqua (No.21) benim gibi beyaz gömlek seviyor, tasarımlarını da ondan ilham alarak hazırlamış. Beğendim!

gunun konusu: moda kurbanları/ fashion victims

Şimdi... dediğim gibi, benim öyle belli bir konum yok. Gezi yazılarıyla başladım ama bir baktım moda sayfamda yazdığım küçücük yazı en az gezi yazılarım kadar okunmuş. Madem öyle, biraz modadan bahsedelim...
Öyle, ben bir ikoncanım iddiam falan yok. Ama kıyafetleri, çantaları ve her kadın gibi ayakkabıları çok severim. Hoşuma giden bir şeyi de, mutlaka alırım. Alamazsam uykularıma girer:) Rüyamda, almak istediğim ayakkabıyı sabaha kadar gördüğüm çok olmuştur. Tabii, bu rüyayı bazıları, "rüyada ayakkabı görmek sıkıntıdır, " olarak yorumlayabilir. Ama benim rüyalarımın sıkıntıyla bir ilgisi yok. Tamamıyla, kafayı "o" ayakkabıya takmakla ilgili! Neyse, bazen hayalimde bir ayakkabı canlandırırım ve çıkıp onu ararım ve bir şekilde de bulurum. ( Ne de olsa bir ayakkabı tasarımcısı değilim, hayal gücüm sınırlı). Ama çıkıp da, bir UGG peşinde koşmam. "Mutlaka, bir UGG sahibi olmalıyım," tuzağına hiç düşmedim hiç. Bu kadar iğrenç bir ayakkabıyı da alıp ayağına giyen bir kadının zevkinden şüphe ederim. Özellikle de, moda işiyle uğraşıyorsa. Yani, moda editörü, moda bloğu yazarı, moda vs. si olduğunu söyleyip, bir kıyafetin altına UGG giyiyorsa, o kadın bence "giyinmekten" anlamıyordur. Sırf, bir şey moda, ya da marka diye giyinen kadınları bazen üzülerek izliyorum. Mesela, bu kış, herkes tayt üzerine uzun çizme giyiyor, moda ya! Ama olmuyorrrrrrrrrrrrr! Bacaklarınız topluysa, giymeyin! Şart değil! Ve bir de koluna her Louis Vuitton takan kendini güzel giyiniyor sanıyor. Tamam, her kadın bir Louis Vuitton'u olsun ister, buna bir diyeceğim yok ama Louis Vuitton'unuz olunca "şık" kadın olmuyorsunuz. Bir de, herkes Eda Taşpınar havasında. Abuk sabuk giyinince, bir "tarz" yarattıklarını düşünüyorlar, şalvar pantolonlar, altına tuhaf ayakkabılar. Bu hatalara düşen öyle çok ki... Bazen, içlerinden birine "Sen ne yaptın?" diyesim geliyor... Şık olmak çok zor değil, her kadının dolabında bulunması gereken birkaç parça kıyafetle şık olunabilir. Bir siyah elbise, düz beyaz bir gömlek (ki erkekler bunu her zaman çok seksi bulur!), iyi kesimli bir kot pantolon, bunlar insanı her zaman kurtarır. Ama herkes bir "look" peşinde. Bu "look" kelimesi de yeni girdi günlük konuşmalarımıza. Bugün Ne Giysem adlı programın etkisi büyük tabii ki! Kendileri şıklığın ş'sinden anlamayan tipler, Türkiye'nin en şık kadınını seçiyorlar! Sonuç; Valide Sultan kılıklı bir kadın birinci, türbe gibi sarılıp sarmalanmış kapalı bir hanım ikinci! Kapalı kadınlar da şık olabilir. Ona bir şey demiyorum. Ama seçilen tipler gerçekten bir faciaydı! Kabul edelim ki, Türk kadını nasıl şık olunur pek bilmiyor. Kendisini markayla donattığında şık olduğunu sanan Türk kadını, önce vücudunu tanımalı ve ondan sonra giyinmeli diye düşünüyorum.
Sokakta böyle çok kadın görüyorum; UGG botlar! Üzerine bol gelen giysiler, ya da oradan buradan çıkan ekler... Kötü... Olmamış! Kısaca, "bizimle değilsin!"
I see lots of women with that "look!!!" around, and I think they are fashion victims! What do you think?
I am sooooo sleepy now, so the English translation will be here tomorrow!

So, as promised, here's the English version:)
I've checked the statistics of my blog and seen that "fashion" always gets the attention. So, I've decided to write about it more. I am not saying that I am a fashion icon or something but I know what is "elegant and posh"! And UGG is not! Can't help but wonder, if it wasn't so expensive and so popular, would women still wear them? Think about it, if you'd seen it in a market for 10 Euros would you still buy them? Would you still like to be seen looking like a bear? I guess, not! So, to me, a woman who knows something about "style" would never and ever wear them! Never! They don't look nice, they don't flatter you in any way, and trust me, men hate them!
And Louis Vuitton bags! OK, every woman wants to have one, BUT having one would NOT make you stylish! So, don't you ever think you'd look "great" just because you have a Louis Vuitton. If you wear a legging on your chubby legs and have the latest Louis Vuitton bag, still you are a fashion victim!
There are simple clothes that save a woman; like, a little black dress, a white t-shirt/ shirt (needless to say, men find them very sexy), a jean with a nice cut! They always work and save the day!
Having said all I wanted to say, let me add this; please don't be a fashion victim just for the sake of wearing a famous brand! Pleaseeeeeee:)

23 Şubat 2012 Perşembe

Gunun Konusu: Zaanse Schans


Fotoğraflar: Ipek Demir
Zaanse Schans! İsmini söylemeyi bir türlü beceremediğim yer! Burada, Hollanda denilence akla gelen, değirmenleri görebiliyor, hatta içlerine girebiliyorsunuz. Ben de tabii ki, girdim! (Herşeyi illa göreceğim ya!) Bir boya değirmeniydi. Kısaca geçmişi hakkında bilgi aldıktan sonra, değirmene tırmandım! Tırmanırken, aşağı inemeyeceğimi çoktan anlamıştım ama arkamda bir kuyruk olduğu için yarı yoldan geri dönemedim. Arkadaşımla merdiveni tırmanıp, kuşbaşı fotoğraflarımızı çektik. Ancak, sonrası tam bir kabustu! Merdivenin başında donup kaldım. Tabii ki, arkamda yine bir kuyruk! Ben diyorum, "Amca, ben buradan ancak iki senede inerim, siz buyurun önden..", adamlar o kadar kibar ki, "Olsun, bekleriz!" diyorlar. Israr ediyorum, "Ya inin siz!", tabii içimden, "inseneeee beeeee!" diye söyleniyorum ama amca ısrarcı, "Acele etme, inersin, yavaş yavaş," diyor. Artık, kibarlığından mı, yoksa o da mı korkuyor, önden kurban beni göndermeye çalışıyor, artık bilemiyorum! Neyse, bu gibi durumlarda, hemen dine imana gelirim:) Bildiğim duaları sıralayıp, geri geri bir adım atıyorum ama olacak gibi değil, bacaklarım öyle bir titriyor ki, zavallı arkadaşım kendisi mi insin, bana mı dil döksün bilemiyor. Sonra, sihirli kelimeyi söylüyor, "Hadi, inelim, aşağıda sana ödül sigarası vereceğim!", bu biraz etkili oluyor. Arkamdaki, (artık önümdeler, ne de olsa geri geri iniyoruz) milletin poposuna baka baka aşağı inmeyi başarıyorum. Yükseklik korkunuz falan varsa, sakın o değirmenlere çıkayım demeyin, insan aşağı inene kadar on yıl yaşlanıyor! Dimdik bir merdiven, birazcık bir açısı bile yok! "Bir daha tövbe, böyle yerlere çıkmam," diyorum! (büyük konuşmuşum, bir hafta sonra aynı hatayı başka bir yerde yine yaptım!) Neyse,  sağ salim aşağıindikten sonra, bir sigara yakıp, yaşadığıma şükrediyorum, insan bir tehlikeden paçayı yırttığını hissettiğinde, hani büyük bir rahatlama hisseder ya, işte aynen o huşu içinde Zaanse Schans'ı gezmeye devam ediyorum. Takunya fabrikası falan bana muhteşem geliyor! Meşhur Hollanda takunyalarının nasıl yapıldığını öğreniyoruz, biraz alışveriş yapıp, bol bol peynir tattıktan sonra (tatmayı aştık, resmen koca tabağı yedik) Purmerend'e geri dönüyoruz.

Zaanse Schans- try saying it:) I still can't! Zaanse Schans is a neighbourhood of Zaandem. Very cute place with well-preserved windmills. You can visit those mills by paying 3 Euros. So, did I! At first, everything was fine, I got some information about the mill, took a look around, and enjoyed it. But, then I learned that I had to climb the stairs to complete the tour. It was too late to turn back as there was a long line behind me! So, I climbed! Took some pictures at the top of the mill, waved to my friends waiting outside, giggled some with my friend. Then, the inevitable moment came! I had to go down! I turned to people behind me and said, "Imm, well, immm, why don't you go first, 'cause it will take some time for me...," but damn, they were too polite to say, "It's ok, take your time..." Inside me, I was saying, "Just, go first, and stop being soooo polite!" So, I started saying all the prayers I knew, and went down with my friend's help who kept saying, "I'll give you a cigarette when we get down!"  While watching the butts of the people in front of me (cause we were going backwards), I went down and sweared that I would never climb again! (talked big, cause I did the same mistake again a week after) When my feet were on the ground, I was the happiest person on earth. Relieved, I smoked a cigarette, and thanked God that I was alive. Then with a cheerful attitude, I made some shopping and tried some cheese (actually, ate the whole plate) and turned back to Purmerend:)



Hollanda'da ne yedik, ne içtik-what did we eat and drink in Holland?

Hollanda'da bol bol deniz ürünleri yedik. Purmerend'den otobüse binip, Amsterdam'a gidiyorduk. Ulaşım için ov-chipkaartlarımızı ilk günden edindik, tabii ki:) www.ov-chipkaart.nl Bu kart sayesinde Hollanda'da istediğimiz yere gittik. Şehirlerarasında kullanılabilen bir kart. Otobüs, tranvayda geçiyor. Yalnız inerken ve binerken kartı okutmanız gerekiyor. İnerken size "tot ziens!" demezse, anlayın ki binerken okutmamışsınız. Bu biraz stres yaratıyor. "Ay binerken okutmuş muydum, okutmadıysam şimdi okutursam çok yazacak," gibi:) Bu yüzden kartı bir boynumuza asmadığımız kaldı:) Neyse, Amsterdam'da inip, Albert Heijn'ın oradaki her gün açık olan pazara gidip, günlük nevalemizi alıyorduk. Aşağıda önce ve sonraları görülüyor.
İçeceklere gelince; nereden başlasam bilemiyorum. Bira konusunda uzmanlaştım diyebilirim. en meşhur biraları bilindiği gibi Heineken ama ona sıra bile gelmedi. Müzesine gittiğimizde, ayıp olmasın diye ikram edilenlerden içtik tabii ki:) Aşağıdaki eski Heineken kupası müzede çektiğim bir fotoğraf. Benim favorim Kriek denilen biraydı. Bir sürü çeşidi var, ama benim favorim kirazlı olan. Onu içip durdum. Bira konusunda uzman olan arkadaşlar, Duvel, Murphy's, Leffe, vs ne bulurlarsa içtiler.
We mostly ate sea food in Holland. We were staying in Purmerend, and going to Amsterdam by bus (ov-chipkaart's came in handy for that. You can travel everywhere in Holland with that card. But, don't forget to swipe the card when you get on and off the bus. Otherwise, it charges double!
And the drinks; beer of course! I loved Kriek! I am not a beer fan but this thing tastes way better than beer (for me of course, some people don't count it as beer; like my friends who drank Duvel, Murphy's, Leffe and others ALL THE TIME!





22 Şubat 2012 Çarşamba

Gay Pride 2011

Gay Pride!

Ön yargılarından kurtulabilmiş herkes için çok eğlenceli bir etkinlikti! Bizim ülkemizde asla böyle bir festivale izin verilmez herhalde ama orada çoluğunu çocuğunu alan gelmişti! Bir de bu kalabalıkta bir tane bile olay çıkmadı!

Bu yılın en iyi gezisi Amsterdam oldu!

Bu yaz çok sevdiğim dostlarımın yanına Amsterdam'a gittim. Canım arkadaşım bize muhteşem yemekler hazırladı, gece gündüz demeden Amsterdam'ı gezdirdi. Bu gezmelerden şüphesiz en eğlenceli olanı "Gay Pride" idi:)) Dort kisilik grubumuzun bir üyesi "beni o kalabalığa kimse sokamaz!" diyerek bize katılmadı ama biz gittik ve çok da eğlendik:)

Eyfel'i izlemeden olmaz:)


Bu blog işi insanı "bilgisayar kurdu" yapiyor:) Video'lari kucultmek icin program indirip, buraya eklemeyi becerdim ya, artik kimse bana bilgisayardan anlamiyorsun demesin:)

Montmarte Tepesi

Herşeye rağmen, bu basamaklara oturunca insan "Paris güzelmiş" diyor:) Muzisyenlerin biri gidip digeri geliyor, eh etrafta sarap ve bira satan arkadaslar da var:) Tabii, insanda gerginlik falan kalmiyor... Otele gitmek uzere yola cikana kadar:)

Montmarte Tepesi

Henüz videoları küçültmeyi beceremediğimden, meşhur Montmarte Tepesi'ndeki yeteneğine hayran kaldığım abinin sadece fotoğrafını yayınlayabiliyorum.

Gördüğüm en romantik an:)

Fotoğraf: İpek Demir -lütfen izinsiz kullanmayın!
Paris'te şahit olduğum en romantik an:)

PARİS...Romantik mi?

Fotoğraf: Umut Gedik'e aittir. İzinsiz kullanılamaz!
PARİS... Gerçekten romantik bir şehir mi?
Parisssssssss.... Hani, o herkesin bayıla bayıla anlattığı, ennnn romantik günlerini ve gecelerini geçirdiğini iddia ettiği, filmlere konu olan, en çok görülmek istenen, en güzel kıyafetli kadınların yaşadığına inanılan Parisssssssss....
Kabul etmeliyim ki, ben de aynen böyle düşünüyordum. Ta ki, Paris'i görene kadar. Belki de, sorun bendedir, belki ben "romantizmin dibine vurabilme kapasite"sinden yoksunumdur. Ama benim için Paris = eziyet oldu.
Müzelerini, sanatını bir kenara bırakacak olursak (tabii ki, muhteşemler!), geri kalan Paris benim için St. Germain bölgesinden uzaklaşmaya başladığınız anda, ensenizde "gerilimin" soluğunu hissettiğiniz bir yer. Metroya inerken, her an bir kapkaç veya bıçaklanma olayına kurban gideceğinizi hissediyorsunuz. Haaa, bir şey oluyor mu, "hayır!" Kimsenin bıçaklandığını, ya da parasının çalındığını görmedim. Ama birçok kez, metroda karşımda oturan kadının aldığı uyuşturucunun etkisiyle üzerime yığılacağını, bir sonraki durakta binen adamın gırtlağıma bir şey dayayacağını hissettim. Paris'e ayak basar basmaz, bize ne olduğunu hala anlamadığımız bir şeyleri imzalatmak için yanımıza gelip duran çingelerin çantamı kaptığı gibi yok olacağını düşündüm. Gerilimli başlayan Paris tatili, bende "bitse de gitsek" isteği uyandırdı. Bir de ben o şık Parisli kadınları hiç bir yerde göremedim. Sanki, hepsi şehri terk etmiş gibiydiler.
Gitmeden önce ballandıra ballandıra bize anlatılan "Montmarte" bölgesinde, "gerçek Parisli" hayatına şahit de olamadım. Sadece, Paris standartlarına göre iyi sayılacak otelimizin kapısının önünde sabah-akşam bekleşen bayanları ve akşamları dükkanların kepenklerini aşağı indirmeye çalışan vatandaşları gördüm. Otelimizin bulunduğu ve bize şahane olduğu söylenen Montmarte bölgesinde gece saat 12'de  sokakta bekleşen kadınlar ve devriye gezen polisler dışında öyle "gerçek Parisli" falan da göremedik. Bu yüzden, her akşam Sindrella misali 12 olmadan otelimize döndük.
Paris tatili bir işkence olabilir. Yine de, herkesin Paris'i kendisine. Gidin, görün... Ama Montmarte bölgesini tercih etmeyin. St. Germain'den şaşmayın:)
Bu işte henüz çok yeniyim... Ne nasıl yapılır, buraya ne yazsam daha çok hoşa gider, bunları hiç araştırmadan alelacele bir blog hazırlamaya başladım. Öyle, kesin bir konum yok. Moda yazayım desem, herkes modacı olmuş, kitaplar hakkında yazayım desem, herkes büyük eleştirmen olmuş, yemek tarifi vereyim desem, herkes gurme:) Ben de aklıma ne gelirse yazmaya karar verdim.